22 Temmuz 2010 Perşembe

Rafine Şeker Gerçeği vol.2

Şekerle ilgili yazım üzerine siz sevgili arkadaşlarımdan bir takım sorular geldi. Bildiklerimi cevapladım, bilmediklerimi de araştırdım ve önceki yazımı biraz da özet niteliğinde yazdığımı farkedip şeker üzerine önemli gördüğüm bir kaç ayrıntıyı daha yazmaya karar verdim.Bu arada, evet, bazen çok çenesi düşük görünebiliyorum, farkındayım ama bildiklerimi siz sevdiklerimle paylaşmak benim asıl niyetim. Sohbet ortamlarında zararlarını bildiğim birşey hakkında susmak bilmiyorum ama n'apayım kendimi engelleyemiyorum! Madem sağlıklı yaşayıp geç öleceğim, bari yalnız kalmayayım istiyorum:P
Öncelikle şöyle soruyorlar bana: Eee bu kadar anlatıyorsun da sen hiç mi şeker kullanmıyorsun yani mutfakta?
Cevap veriyorum: Evet ben de kullanıyorum. Günümüzde hepimizin damağı bu tada alışmış iken ve şeker alternatifleri çok ama çok daha pahalıya malolurken, elbette ben de tamamen hayatımdan çıkarmadım rafine beyaz şekeri. Ama belli bir takım önlemler alıyorum bunun için. Şöyle ki;
-Daha önce yazdığım gibi, damak tadımıza uygun şeker miktarını epeyce bir azalttık Emre de ben de. Eskiden küçük çay bardağına 2 küp şeker atarken şimdi büyük bardağa 1 küp şeker atıyorum veya yanında tatlı birşeyler yiyorsam hiç şeker atmıyorum. Şeker eşiğini düşürmek=daha az şeker tüketmek. Mesela evde yaptığımız limonataların şeker miktarına öyle alıştık ki, hazır şişelenmiş limonatalar resmen şerbet gibi geliyor!
-Rafine beyaz şekere alternatif olarak pekmez ve bal kullanıyorum uyarlanabilir tariflerimde. Çünkü pekmez ve balın içindeki şeker doğada varolan bir şeker türü, dolayısıyla çok daha sağlıklı. "Ayrıca şeker kullanımı o kadar da eski bir şey değil diyorsun, peki ya Osmanlı zamanında yapılan tüm o şerbetler,macunlar, lokumlar nasıl tatlandırılıyordu?" diye soran bir arkadaşım oldu. Cevap veriyorum: Bal ve pekmez:) Bir de timeturk sitesinde şekerle ilgili yazısında şöyle bir açıklama var:
"Atalarımız şekeri nasıl üretip tükettiler?
"İnsanlar geçmişte asırlar boyunca, hurma, üzüm, elma ve armut gibi yoğun şekerli meyvelerin suyunu sıkarak "şeker" niyetine kullanmışlar. Kimi zaman da meyvelerden elde ettikleri suyu kaynatıp, pekmez yaparak şeker ihtiyaçlarını karşılamışlar. Bu asırlardır dünyanın her yerinde var olan bir gelenek. Kısaca meyveler, bal ve pekmez, insanların “doğal şeker” olarak tanıdıkları, vücutları ile tamamen uyumlu ve faydalı etkileri olan gıdalar.

Kristal şekerin elde edilmesinde hareket noktası ise “şeker kamışı” olmuş. Geçmişte tarih boyunca şeker kamışından hareketle şeker elde edilmiş.

Tropikal ülkelerde yetişen şeker kamışı, çok su ve çok sıcak seven bir bitki. İnsanlar şeker kamışının boğumları arasındaki sıvıyı fark ettikten sonra, mengenelerde taşın arasında suyunu sıkıp, ya hemen tüketmişler, ya daha uzun ömürlü kullanmak amacı ile kaynatıp konsantre etmişler ya da geleneksel yöntemlerle konsantre olan sıvının dibindeki kristalleşmiş tortuları buharlaştırarak kristal şeker haline getirip kullanmışlar. Şeker kamışının içindeki su miktarı ne kadar fazla ise çabuk bozulma ihtimali de o kadar çabuk olur! Bunun için, bildiğimiz pekmez usulü kaynatıp konsantre ettikten sonra buharlaştırmışlar ve kristal şeker halinde kullanmışlar." 

Peki, tabiat "doğal şekeri" nerede saklıyor ve bize nasıl sunuyor?
"Şeker kamışı veya şeker pancarından elde edilen kristal şekerin içinde “sükroz” diğer adıyla “sakkaroz” denilen bir madde vardır. Meyveler “früktoz” içerirken, bal hem früktoz, hem glikoz hem sükroz hem de maltozu bir arada içermektedir. Yani balda tüm şekerler “doğal” olarak mevcut…

Bütün şekerli bitkiler fotosentez ile topraktan aldıkları su ve mineralleri kendi içinde sentezleyerek şekere dönüştürüyor. Örneğin elma, topraktan su ve mineral alıyor, güneşten aldığı ışınlarla kendi fabrikasında doğal kimyası ile şeker imal ediyor. İmal ettiği bu şeker insana birebir uyumlu.

İnsan da tabiatın bir parçası meyveler de kısacası topraktan elde edilen her şey tabiatın bir parçası, arılar da tabiatın bir parçası onların çiçeklerden imal ettiği bal da, kısaca tabiatta var olan doğal gıdaların tümü insan doğasına birebir uyumludur ve bu gıdalarda bulunan maddelerin insan vücudu için önemli etkileri vardır. Ancak, tabiattan gelen doğal gıdalar dıştan müdahale ile başka bir şekle dönerse işte o zaman insana zehir etkisi yapıyor.

İşte insan hayatı için hayati önem taşıyan şeker de dıştan müdahalelerle zehire dönüşmüştür. Bu noktada şeker kamışının tarihine baktığımızda her şey net olarak ortaya çıkmaktadır." 
(Yazının tamamı için buraya tıklayabilirsin.)


Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu (HFCS-High Fructose Corn Syrup)

Yukarıdaki 4 kelimeye iyi bakın şimdi. Tam adı yukarıdaki şekilde olan bu maddenin her yerde karşımıza çıkan pek çok adı var aslında. Bunlar; mısır şurubu, glikoz şurubu, fruktoz, dekstroz, nişasta bazlı şeker(NBŞ), mısır şekeri vb.
Ve sizden ricam; Hepimiz 2-3 günde bir muhakkak marketlere uğruyoruz. İlk market alışverişinizde aldığınız ürünün arkasını çevirip "içindekiler" bölümünde bu yukarıdaki isimlerden bulunup bulunmadığına bir bakın. Ya da ben size söyleyeyim; Elinize aldığınız 10 paketin 9'u bu şekeri içermekte!
Michael Pollan "Etobur-Otobur İkilemi"(Omnivore's Dilemma) adlı kitabında şöyle demektedir: "Günümüzde mısır ya da soya fasulyesi içermeyen bir işlenmiş gıda bulmanız neredeyse imkansızdır."
Soya konumuz değil, onu şimdilik geçelim. Gelelim mısırdan üretilen bu şekere. Şeker pancarından elde edilen şekerden kat kat daha tatlı olan bu madde-yanlış hatırlamıyorsam 1 kilo mısır şurubu 1 kamyon çay şekerine eş değerde tatlandırıyordu-çay şekerinden çok daha ucuza mal edildiği için hazır gıda endüstrisinde tercih edilen ilk tatlandırıcı. "Eee ne zararı var bunun? Alt tarafı mısır!" diyebilirsiniz ama bunu sormanız yerine Google'a "Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu" yazıp çıkan sonuçlara bir göz atmanızı tavsiye edeceğim, ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız:)
Bir kaç alıntı yapacak olursam;
"Fruktoz sık sık sağlık sorunlarına yol açabildiği iddia edilen bir şekerdir. Öyle ki fruktozun alkol ürünlerinin gösterdiği hasarın bir benzerini insan vücudunda gösterdiği belirtilmektedir. Bunun yanında insan karaciğeri de devamlı olarak fruktozu yağa çevirdiğinden dolayı metabolik sendrom riskini arttırmaktadır."(Bkz. wikipedia)

"Früktoz, meyvelerdeki şekere verilen isim. Doğal yolla, yani meyveden ve dozunda alındığında zararı yok. Ancak, piyasada satılan ve hazır gıdalarda kullanılan früktoz, kimyasal yolla elde ediliyor. Maalesef kaynağı meyve değil, mısır!" (Bkz. link)

"Şekerpancarından üretilen sakkaroz adı verilen şeker yarı yarıya Glikoz ve Fruktoz içeriyor. Mısır şurubundan üretilen şekerde ise yüzde 90`lara varan oranda Fruktoz bulunuyor. Glikoz vücudun tüm hücrelerinde kullanılabilirken Fruktoz sadece karaciğer için gerekli. Bunun miktarı da günlük 15 gram. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kubilay Karşıdağ, vücuda fazla giren Fruktozun karaciğerde yağlanmaya, kanda trigliserid denen yağların artmasına ve insülin direncine sebep olduğunu belirtiyor.
...Fruktoz tüm şekerler arasında en hızlı yağa dönüşenidir, böylece kan trigliserid düzeyini çok yükseltir.
...Ürün etiketlerinde şeker türünün yazılması konusunda da uygulamada suistimaller yapılıyor. Paketlerin üzerinde hangi şeker türünün hangi miktarda kullanıldığı net olarak yazılmıyor. Prof. Dr. Karşıdağ, `Bu konuda ilk görev denetleyici mekanizmalara düşüyor. Fruktozun nelerde kullanılabileceği, nelerde kullanılamayacağı, bunların miktarının ne olması gerektiğinin vurgulanması zorunlu. Ayrıca Fruktoz elde edilirken genetiği ne kadar değiştirilmiş mısır kullanılıyor o da bilinmiyor.` diyor."
(Bkz. Resmi Gazete )

Evet sevgili dostlar, hal böyleyken böyle! Pek çoğumuz yediğimiz gıdayı irdeleme ihtiyacı hissetmiyoruz, bir o kadarımız da "Aman canıım, ona gelene kadar ben bi sigarayı bırakayım!" diyor ama bu boşvermişlikle maalesef sadece kendimize zarar veriyoruz. Daha bilinçli tüketiciler olmak adına yediğimizi sorgulayalım! Her yediğimiz gıdanın vücudumuza neler katacağını veyahut ondan neler götüreceğini hesaba katarak yiyelim! Böyle bir farkındalıkla belki de ister istemez daha sağlıklı seçimlere yöneliriz, kim bilir?
Hepinizi öperim!:)
D





0 yorum:

 
Copyright © 2010 Ekim Hasadı. All rights reserved.
Blogger Template by