31 Ağustos 2010 Salı

Kozmetik Tehlikesi

Kullandığımız kozmetik ürünlerin %60’ının cildimiz tarafından emilerek dolaşım sistemimize karıştığını biliyor muydunuz?
O yüzden bu siteyi bir yere not edin: http://www.cosmeticsdatabase.com/



   Bugün çalışkanım görüldüğü üzere:) Ama bu linki paylaşmadan edemezdim, kaç gündür kafamın içinde dolanıp duruyordu "Bu siteyi kızlara göndermeli." şeklinde.
Bu websitesi üyesi olduğum bir organik gıda forumunda tavsiye edilmişti önce. Ardından bu aralar okuduğum Ekolojik Zeka kitabında da referans siteler arasında karşıma çıkınca daha da içime sindi.
Sitenin olayı şu: kullandığın kozmetik ürününü yazıyorsun ve o ürünün içindeki maddeleri analiz ederek sana, yani vücuduna ne kadar zarar verdiğini gösteriyor. 0 ile 10 arasında bir numaralandırma sistemi yapmışlar. 0-2 arası yeşil bölge ve kullandığın ürün tamamen doğal ve zararsız anlamına geliyor. 3-6 arası sarı, yani çok da zararlı olmasa da yine de içinde bir takım zararlı kimyasallar var anlamında. 7-10 arası ise kırmızı, yani bildiğin alarm modunda, içindeki maddeler kanser başta olmak üzere şu ,şu hastalıklara sebep oluyor diye de açıklaması mevcut.
Tabi her kullandığın ürünü bulamıyorsun sitede. Çünkü sitedeki ürünler bildiğin laboratuvar testleri sonucu kaydedilmiş durumda. Hatta siteye bağış yaparak daha çok ürünün test edilmesine katkıda bulunabiliyorsun. Ben bulamadığım ürünlerin içindekiler kısmındaki maddeleri aratıp, o maddelerin zarar numarasını (sitede hazard score diye geçiyor) bulabildim.
"Ya ben zaten çok şey kullanmıyorum, o kadardan birşey olmaz." diyenler için vücudumuzla temas eden ürünleri bir özet geçeyim isterseniz; tüm makyaj malzemeleri, sabun, yüz temizleme jelleri, tonikler, nemlendiriciler, şampuan, duş jeli, diş macunu, güneş yağı, oje vb. şeklinde bu liste uzar gider. Pek de azımsanacak miktarda değil yani:)
Benim kullandığım ürünler kısmen iyi, yani öldürmez ama süründürür cinsten:) Cilt bakım ürünlerimi genellikle Clinique kullandığımı bir kısmınız zaten biliyor. Clinique seçmemin sebebi ise, renklendirici, parfüm vs.den uzak sadece cilt bakımına yönelik bir tavrı olması ve cildime iyi gelmesiydi. Ama kontrol ettiğim kadarı ile hep sarı bölgede ürünler kullanıyorum. Acaba yeşil bölgede hangi markalar varmış diye şöyle bir baktım ama çoğu Türkiye'de satışı olmayan organik kozmetik ürünleri. Yurdum topraklarında kısmen iyi olan markalar ise Body Shop (sadece hassas ciltler için olan ürünleri yeşil bölgede), Lush ve bir kaç organik marka. 
Bundan sonra elimde bir laptop, girdiğim kozmetik mağazasında alacağım ürünü yazıp, numarasına göre seçeceğim:P Şaka bir yana, ekolojik bir kaç markayı gözüme kestirdim ve denemeyi planlıyorum. Gerçi herkesin cildi farklı olsa da ben sonuçtan memnun kalırsam sizi de haberdar edeceğim.
Şimdilik bu kadar. Öperim herkesleri dostlar!

Not 1:Başlık da ana haber bülteni alt başlığı gibi olmuş!:))

Not 2: Ekolojik/organik kozmetik ürünlere dair bir kaç da link paylaşayım:

http://www.thelifeco.com.tr/makaledetayi.aspx?page=5&article=4488
http://www.thelifeco.com.tr/relaxation-beauty.aspx?id=6552
http://www.izafet.com/makyaj-ve-cilt-bakimi/500334-ilk-turk-organik-kozmetik-markasi-rareblossom.html
http://binbirincigece.blogspot.com/2010/04/organik-kozmetik.html


Sevgiler
D

Knidia Çiftliği Datça

Hani size Buğday Derneğinin bir ekolojik tarım projesinden bahsetmiştim şubat ayında Ta-Tu-Ta adında. "Yazın gideceğim."demiştim. Yaz geldi ve geçti. Peki ben ne yaptım; tabii ki gittim!:)
Türkiye'de Ta-Tu-Ta kapsamında organik/ekolojik tarım yapan 70 civarında çiftlik var ve Filiz'le ben Datça'daki Knidia Çiftliği'ni seçtik. Aslında benim temel seçme sebebim ağustos ayı içinde çiftlikte harnup (keçiboynuzu) pekmezi yapılacak olmasıydı ama bizim gittiğimiz ağustosun ilk haftası bize sadece harnupları toplama işi düştü:/ 1 hafta daha kalsaydık, koca kazanlarda tüm gün boyunca kaynayan keçiboynuzlarının nasıl pekmeze dönüştüğüne bire bir şahit olacaktık ama olmadı. Bu 1 hafta içinde neler yaptık diye soracak olursanız; genel itibariyle kendimizi badem toplamaya verdik!:) Onun dışında keçiboynuzu topladık, şimdiye kadar yediğim en lezzetli domateslerin olduğu bağı suladık, bağdaki biberler, patlıcanlar, karpuzlar, bamyalar, taze fasulyeler, börülceleri "ayy ne güzelsiniz lan!" diyerek sevdik, çiftlikle ilgilenen Nuran ablanın yaptığı keçiboynuzlu ve bademli ekmeklerini hiç ekmek görmemiş insanlar edasıyla yuttuk, güzel insanlarla tanıştık ve ekolojik tarıma dair ilginç detaylar öğrendik.
Çiftlikte kaldığımız süre boyunca ilginç bir diğer detay da her gece  11-12ye kadar oturup sabah 5 buçuk 6'ya doğru kalkmamıza rağmen inanılmaz zinde olmamızdı. Ortalama 6 saat uykuyla o kadar dinlenmiş ve dinç olarak uyanacağımızı tahmin etmezdim. Bunu 100 dönümlük tamamen ekolojik bir çiftliğin göbeğinde, hem de açık havada (çardaklarda), tamamen temiz bir havada uyumaya bağlamak lazım sanırım. Neyse ben susayım, biraz da fotoğraflar konuşsun:)
Öperim herkesi!
D

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Bilinçli "Tüketici"nin kütüphanesi

Son bir kaç yılda ekoloji/gıda üzerine bayağı bir okuma yapmış olduğumu farkettim. Belki de bu yüzden susmaz hale geldim:) Okudukça öğrendim, öğrendikçe sevdiklerime anlatma isteğiyle çenem kapanmaz oldu. Olsun!:)
Tüm insanlık tarihi boyunca, insanoğlu olarak, dünyanın bize cömertçe sunduğu tüm nimetleri en ufak bir minnet duygusu hissetmeden tükettik. Bunda bir sorun yok aslında. Asıl sorun tüketirken bir yandan da kaygısızca kirletmek, doğanın tolerans gösteremeyeceği kadar zarar vermek- ki günümüz insanının en iyi yaptığı şeylerden biri bu şu anda.
Doğanın dediği şu aslında: "Ye,iç, kullan ama zarar verme. İsraf etme. Sen evinden, çevrenden çöpünü uzaklaştırırken onu doğanın yokedebileceği şekillerde yap. Ziyan etme, onun yerine geri dönüştür."
Ben bir insan olarak-bilinçli bir tüketici olarak kendi üzerime düşen görevleri yaptığıma inanıyorum-şu an kısmen de olsa. Doğanın "ah"ını almamaya dikkat etmeye çalışıyorum elimden geldiğince. Konunun ayrıntılarını daha sonra yazacağım ama şimdi konuyu dağıtmamak adına burada kesiyorum.
Aşağıda son zamanlarda okuduğum, beğendiğim, tavsiye edeceğim kitaplar var. Zamanı, ilgisi olan herkesin okumasını tavsiye ederim. Okuduktan sonra çevrenize başka gözlerle bakıyorsunuz ister istemez.  Zaten okumanın amaçlarından biri de bu değil midir; Kişiyi daha iyi bir birey haline getirmek.



Etobur - Otobur İkilemi / Michael POLLAN (Pegasus Yayınları)
Sanırım en çok etkilendiğim kitap buydu. Michael Pollan ülkesi Amerika'da bir gazeteci ve ekoloji, konvensiyonel ve organik gıda üzerine 6 kitap yazmış ve bu türkçeye çevrilen ilk eseri.
Kitapçıda gördüğümde dikkatimi çekmişti, öncesinde yazara dair hiç bir bilgim yoktu. Arka kapağı ve içinde kitaba dair çeşitli gazeteler, dergiler ve kişilerin yorumlarını okuduktan sonra elimde kitapla çıktım o mağazadan:)
Yediklerimize dair öyle doğru tespitleri var ki,"Ben daha önce neden bunu farketmemişim ki?" diyeceğiniz kadar basit ama bir o kadar da çarpıcı.
Bir kaç örnek verecek olursam:

“Michael Pollan okuması çok keyifli bir yazardır fakat yazdığı gerçekler keyif vermemektedir. Kitabın satır aralarında verilen ürkütücü bilgiler politik gerçeklerin yansımalarını ortaya koyar. Her gün süpermarketlerde yapılan tercihler geleceğimizi belirler ve bu yapı kitabın konusunu oluşturur. Gıda zinciri boyunca yapılan yolculuk gündelik yaşantının gizli politikalarını derinlemesine bir araştırma niteliğindedir.”
Mark Danner, yazar

“Michael Pollan bir sihirbazdır… Mısıra, domuzlara ve tavuklara dair zihin açıcı ve parlak birtakım açıklamalar getirmektedir. Yediklerimizi nasıl ürettiğimizi, pazarladığımızı ve bundan dolayı nasıl ıstırap çektiğimizi gözler önüne sermektedir. Eğer “akşama ne yiyeceğiz” sorusunun basit bir soru olduğunu düşünüyorsanız Pollan’ın günümüzün gıda sanayisine yönelttiği sert eleştirileri ve ortaya koyduğu etkileyici alternatifleri okuduktan sonra fikrinizi değiştirebilirsiniz. Kitabı o kadar çok beğendim ki bitmesini istemedim.
TheStatileTimes

“Yiyecek zincirine yapılan bu gezinti dondurulmuş gıdaların etiketlerini farklı bir gözle okumanızı, bifteğe uzanırken tereddüt etmenizi ve organik yumurta alıp almamayı düşünmenizi sağlayacaktır Artık asla bir Tavuk McNugget’ına aynı gözle bakamayacaksınız… Pollan vaaz verme meraklısı değildir; ideolojiye teslim olmayacak kadar dikkatli bir yazar ve inatçı bir araştırmacıdır. Aynı zamanda komik ve maceraperesttir.”
publisher wekly

Geçen hafta aldığım Newsweek dergisinde ise dikkatimi çeken başka bir ayrıntı "What you need to read now" başlığı altında bu kitaptan bahsedilmesiydi. Çeşitli konularda(Siyaset, ekonomi, gıda vb. en iyi beyinlerden çıkmış en iyi kitapların listesiydi bu ve gıda bölümü altında Michael Pollan'ın bu kitabından övgüyle bahsediliyordu. Bahsi geçen yazının linki de budur:  newsweek

Taş Devri Diyeti / Prof. Dr. Ahmet AYDIN
Benim için tam bir başucu kitabı oldu bu kitap! Bir kere adına kanıp da bir "diyet kitabı" sanmayın kesinlikle. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı başkanı olan Ahmet Aydın son yıllarda üzerine hiç düşünmeden geliştirdiğimiz beslenme şeklindeki ufak değil, basbayağı eşşek büyüklüğündeki hataları nedenleri ve sonuçlarıyla beraber öyle güzel ve akıcı bir dille anlatıyor ki, hem okuduundan sıkılmıyorsun hem de okuduklarından tamamen tatmin oluyorsun. Neden margarin değil de tereyağı yememiz gerektiğinden, UHT sütlerin ardında yatan ekonomik çıkar savaşlarına, kolesterol ve şeker hastalığının ardındaki gerçeklere kadar bir çok konuda resmen "kafa açan" bilgiler içeriyor. Hem kendim tekrar tekrar okudum hem de çevremdekilere resmen silah zoruyla okuttum he he:)

Beyaz Unsuz Şekersiz Hamur İşleri / Arzu AYGEN- Ülfet AYGEN

Evet bu kitaptan da daha önce bahsetmiştim hatırlıyorsanız. Temelde bir tarif kitabı fakat neden beyaz un, neden rafine şeker kullanmamamız üzerine yazdıkları yazılar ve verdikleri daha sağlıklı alternatifler oldukça işe yarıyor. Şeker yerine pekmez kullanmayı bu kitap sayesinde öğrendim mesela:) Ve ilk ekşi mayamı kitaptaki tarife göre yapmıştım zamanında, hey gidi günler:P




Hayvan, Sebze, Mucize / Barbara KINGSOLVER
"NE YERSEK O'YUZ!" kitabın özü aslında.
Şu an okumakta olduğum kitap ve muhteşem gidiyor! Bitirmeden tam bir yorum yapmak istemediğim için kitapla ilgili arka kapak yazısını sunuyorum aşağıda:
"Bu kitap… bir yılı çalıştığımız yerde üretilen yiyecekleri tüketerek, komşularımızla iyi geçinerek, çevremizdeki suyu içip havayı soluyarak geçirmenin ailemizi nasıl değiştirdiğini anlatıyor.'

Yazar Barbara Kingsolver ailesiyle birlikte endüstriyel gıdalarla ilişiğini kesip -kendi deyimiyle göbek bağını kopartıp- soluğu Güney Appalachia'daki çiftliklerinde alır ve bir sene boyunca yalnızca kendi muhitlerinde yetişen yiyecekleri tüketmeye, hatta bunları kendileri yetiştirmeye ya da onlarsız yaşamayı öğrenmeye ant içer.
Anılarla çok ciddi bir gazetecilik araştırmasını harmanlayan Hayvan, Sebze, Mucize büyüleyici anlatımıyla gözlerimizi şu kadim gerçekliğe tekrar tekrar açıyor: Ne yersek oyuz.

'Şahane bir kitap. Okuduktan sonra insanın Kingsolver ile bezelye ayıklayası geliyor!' —Los Angeles Times"


 Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar / Mebruke BAYRAM

Ve bir Türk yazar bu sefer Türkiye'deki gıda ve tarım politikalarından bahsediyor. Yine bir "HAYY KİTAP" eseri.
Kitapla ilgili en açıklayıcı yazı sanırım onun yazdığı makalede mevcut. Link için buraya tıklayabilirsiniz.





Ekolojik Zeka / Daniel GOLEMAN
Daniel Goleman aslında çok sevdiğim "Duygusal Zeka" adlı psikoloji kitabının yazarı bir psikolog. Ekolojik kaygıları olduğundan ise geçen gün kitapçıda dolanırken bu kitabı görerek haberdar oldum. Kitabın iç kapağında yazanlar ise almam için sebep oldu, okuma listemde sıradaki kitap budur dolayısıyla.
İlnginç bir bilgi de şu şekilde:  Daniel Goleman’ın öne sürdüğü "Ekolojik Zeka" kavramı geçtiğimiz günlerde Time dergisi tarafından ‘Dünyayı Değiştiren 10 Fikir’den biri seçildi. Bakınız: link


Benden şimdilik bu kadar dostlar. Sağlıklı, bilinçli, mutlu olmanız dileğiyle. Öpenzi!
D








 
Copyright © 2010 Ekim Hasadı. All rights reserved.
Blogger Template by